İhsan Oktay
Anar'ın Puslu Kıtalar atlası, okuyan herkesin rahatça farkedebileceği gibi pek
çok eski kelime ile dolu. Her ne kadar bazı kelimelerin anlamı metinden
çıkarılabilinse de bazıları anlaşılamıyor ya da yanlış, eksik anlaşılıyor. Ayrıca eski
Osmanlıca kelimeler haricinde kitapta bazı yerlerde özel yabancı adlarda
Osmanlıca kullanımı ile geçiyor. Bu yüzden bu kitabı okumuşlar, okuyanlar ve
okuyacaklar için bir sözlük yapmaya karar verdim. Burada kelime ve ya kelime
grupları her anlamı ile değil kitaptaki anlamları ile açıklanmıştır.
Abıru: Irz, namus, şeref, haysiyet.
Acuze: Huysuz, yaşlı kadın
Adülkahır: Pembe çiçekli, otsu bir bitki.
Akarca: Sürekli işleyen çıban
Altar: Adak adanan ve kurban kesilen dini yapı, sunak.
Arkebüz: 15. yüzyılda Fransa'da kullanılmaya başlanan,
ateşli silah
Asesbaşı: Yeniçeri Ocağındaki görevinin yanı sıra, başkentin
düzenini korumakla da yükümlü olan yirmi sekizinci ortanın çorbacıbaşısı
Aza: Vücut parçası, organ
Balyemez: Kara ve deniz savaşlarında kullanılan, orta çapta,
uzun menzilli, tunçtan top
Balyos: Osmanlı Devleti'nde Frenk ve özellikle Venedik
elçilerine verilen ad
Bareta: Küçük takke, papaz takkesi
Barka: Büyük sandal
Başeski: 1. Yeniçeri bölüklerinin en kıdemsiz subayı ve
erlerinin en kıdemlisi. 2. Saray ahırı erlerinin en kıdemlisi.
Bayraktar: Osmanlı birliklerinin bayraklarını taşıyan asker
Beher: Her bir
Bıcılgan: Ter, pislik, çamur v.s. kaynaklanan sulu yara
Billur: Kesme cam, kristal
Börk: Genellikle hayvan postundan yapılan başlık
Bucurgat: Vinç
Bukağı: Ağır cezalıların ayaklarına takılıp ucuna pranga
bağlanan demir halka
Ceriha: Yara
Cühela: Bilgisizler, cahiller
Cürmü meşhut: Suçüstü
Çakşır: Paça bölümü diz üstünde veya diz altında kalan bir
tür erkek şalvarı
Çalık: Yüzünde çıban veya yara yeri olan
Çekül: Ucuna küçük bir ağırlık bağlanmış iple oluşturulan,
yer çekiminin doğrultusunu belirtmek için sarkıtılarak kullanılan bir araç.
Çeşmibülbül: Üzeri beyaz, sarmal süsler ve çiçek motifleri
ile bezenmiş cam işi
Çiftenara: Birbirine bağlı iki küçük darbukada oluşan müzik
aleti
Çolak: Eli veya kolu sakat olan
Çorbacı: Yeniçerilerde bir birlik komutanı
Damla: Kalbe inen inme, felç
Darbezen: Osmanlı zamanında kullanılan, ikisi tek atla
taşınan bir top çeşidi
Darçın: Tarçın
Darülfülfül: Beden ısıtıcı ve öksürük kesici olarak
kullanılan bir baharat
Deliler: Osmanlı kara ordusunda görevli bir askeri birliği
Demkeş: Keyifçi
Denk: Yatak, yorgan, kumaş vb. eşyanın sarılıp bağlanmış
biçimi, balya
Dirim: Hayat, yaşam
Diş kirası: Bir kimseye fazladan verilen para, armağan,
ikramiye.
Dolama: Sebebi tırnak çevresindeki yumuşak bölümlerin, bazen
de kemiğin iltihaplanması olan ağrılı şiş
Ebcet: Arap alfabesinin her harfi bir rakamı karşılayan ve
anlamsız sekiz kelimeden oluşan değişik bir düzeni.
Ehli dubara: Hile ve düzenbazlık ustası
Ehli işret: İçki içme ustası
Enfiye: Kurutulmuş tütünden yapılan ve burna çekilen keyif
verici, aksırtıcı toz, burun otu
Esvap: Giysi
Eşkinci: Savaşa giden eyalet askeri.
Eyyamıbahur: 31 Temmuz ile 7 Ağustos arasında, sıcaklıkların
maksimum seviyeye çıktığı, yılın en sıcak günlerinin yaşandığı dönem
Fiili livata: Homoseksüel seks
Filinta: Namlusu kısa, kurşun atan bir çeşit küçük tüfek
Filuri: Eski Ceneviz para birimi
Flok: Geminin direğine çekilen üçgen yelken
Forsa: Gemilerde kürek çeken tutsak veya hükümlü kimse
Göztaşı: Boya ve tarım ilacı olarak kullanılan mavi bakır
sülfatın halk dilindeki adı.
Gülam: Kölelerden oluşan, hükümdarı korumakla görevli olan
askeri birlik.
Gülbank: Hep bir ağızdan ve makamla yapılan dua veya ant
Halep çıbanı: Kaşıntılı bir sivilce gibi başlayıp yangılı
yaralar olarak genişleyen ve en az bir yıl süren deri hastalığı; şark çıbanı.
Hasen: Güzel, hüsün, güzellik
Havacıva: Sığırdiligillerden, Akdeniz bölgesinde yetişen ve
köklerinden kırmızı boya elde edilen, çok yıllık otsu bir bitki
Hayreti mucip: Hayreti icap ettiren, hayreti gerektiren
Hercümerc: Altüst, karmakarışık, darmadağınık, allak bullak
Hıyarcık: Kasık lenf bezlerinin iltihaplanması.
Hilye-i şerif: Hz. Muhammed’in sıfatlarını anlatan manzum
veya nesir halindeki yazılar, kitaplar ve tablolar
Humbara: Demir veya tunçtan dökülmüş, yuvarlak ve boş olan
içine patlayıcı maddeler doldurulup havan topu veya el ile atılan, yuvarlak bir
tür bomba, kumbara
Huruç hareketi: Kale kuşatıldığında kuşatma kuvvetlerine
yapılan kontra-atak saldırı
Husye: Er bezi,
testis.
Hüsnü kabul göstermek: İyi karşılamak, güler yüz göstermek
Hüsnühal: İyi hâl.
Irlamak: Türkü, şarkı söylemek, yırlamak
İncitmebeni: Kanser.
İptila: Düşkünlük, tiryakilik
İstihare: Girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığını
rüyadan anlamak için abdest alıp dua okuyarak uyuma.
İtdirseği: Arpacık
İtikat: İnanç
Kadırga: Hem yelken hem kürekle yol alan, özellikle
Akdeniz'de kullanılmış bir savaş gemisi
Kakule: Zencefilgillerden, sıcak iklimlerde yetişen güzel
kokulu bir bitki
Kalafatçı: . 1. Gemi ve kayıklarda kalafatlama işini yapan
kimse. 2. Kalafat yapan veya satan kimse.
Karakullukçu: Yeniçeri ocağı bölük ve ortalarında odaları ve
odaya gelen konukların ayakkabılarını temizlemek, yemek kaplarını yıkamak ve
benzeri işler görmekle yükümlü er.
Kebabe: Karabibergiller familyasına dahil bir bitki türü
Kefere: Müslüman olmayanlar, kâfirler
Kethüda: Zenginler ve devlet büyükleri için çalışan
kişi,kâhya
Kıblenüma: Kıble yönünü göstermek için kullanılan pusula.
Kırba: Sakaların içinde su taşıdıkları ağzı dar, altı geniş,
deriden yapılmış kap, su kabı, matara
Kolomborne: Demir gülle atan bir top türü.
Kubur: Tuvalet deliğinden lağıma inen boru
Kulampara: Oğlancı
Küfi: Arap yazısının düz ve köşeli çizgilerle yazılan eski
bir biçimi
Külhan: Hamamları ısıtan, hamamın altında bulunan kapalı ve
geniş ocak, cehennemlik
Lisan-ı erazil: Argo
Lisan-ı hal: Hal dili; meramını durum ve görünümüyle anlatma
Livata: Erkek homoseksüellik
Maiyet: Üst görevlinin yanında bulunan kimseler, alt
kademedekiler.
Manivela: 1.Bir ucunun bağlı bulunduğu bir nokta çevresinde
dönen kol 2.Kaldıraç.
Mano: Kumar oynatan kişinin kazançtan aldığı pay
Mapamundi: Dünya haritası
Martaloz: Eskiden saraylarda çalışan garsonlara verilen ad.
Mayna: Yelken indirme, fora karşıtı.
Mazbata: Tutanak.
Mebun: Erkekleri baştan çıkarıp, paralarını alan erkeklere
verilen ad
Metruk: Bırakılmış, terk edilmiş
Meyyus: Kederli; üzgün
Minelaşk: “Aşktan” demektir. (Ah Minelaşk: Hat sanatında
kahreden aşk anlamına gelen ağlayan iki göz ve bir eliften oluşan çizim.)
Minelgaraib: “Gariplikten” demektir.
Muallim: Öğretmen
Muhasara: Kuşatma
Muhkem: Sağlam, sağlamlaştırılmış
Muhteva: İçerik
Mukadderat: Kader, alınyazısı
Mumcu: Yeniçeri Ocağında çavuşlardan sonra gelen, yeniçeri
ağasına bağlı on iki subaydan her biri.
Murassa: Değerli taşlarla bezenmiş, cevahirle süslenmiş
Mutemet: .Dairelerde, iş yerlerinde bazı para işlerine bakan
görevli, muhasabeci.
Mutrip: Çingene
Mürdesenk: Doğal kurşun oksit
Müreşebbis: Girişimci
Mütalaa: Herhangi bir konu üzerinde ayrıntılı düşünerek
yorumlama
Nekkarezen: Nakkare çalan kimse
Nemçe: Osmanlıcada Avusturya'ya verilen isimdir.Avusturya'ya
komşu slav ülkeleri kendi dillerinde Avusturya'ya niemietzkiy ve ya nemetsky diyorlardı.Osmanlı
halkının da buna dili dönmediği için Nemçe diyordu
Odabaşı: 1.Hanlarda
çalışan uşakların başı 2.Yeniçeri kuruluşunda görevi alaylarda selam
törenlerini düzenlemek ve yönetmek olan subay
Otlakiye: Osmanlı döneminde, devlet malı otlaklarda yayılan
hayvanlardan alınan vergi.
Öküz zar: Cıvalı zar
Palanka: Ağaç ve toprakla yapılmış, hendekle çevrilmiş küçük
hisar
Paluze: Zerdeçal kullanılarak hazırlanan, jöle kıvamında bir
tatlı
Payanda: Bir duvarı tutmak, yıkılmasını önlemek için
yanlamasına dayatılan destek.
Pazubent: 1. Belli bir amaçla kola geçirilen enli kuşak,
kolçak. 2. Kol muskası.
Piştov: Osmanlı ordusunda bir süre kullanılan, paçavrayla
sıkıştırılmış barutu horozunda bulunan çakmak taşı ile ateşleyip kurşun bilyeyi
atan, kısa namlulu, tek atış yapılabilen bir tür tabanca
Rahle: Üzerinde kitap okunan, yazı yazılan, bazıları açılıp
kapanabilen alçak, küçük masa
Rendekar: René Descartes
Rivayet: 1.Söylenti 2. Bir olay, bir haber veya sözü
nakletme
Rubu tahtası: Çeyrek daire şeklinde, yıldızların ufuksal
açıklık ve yükseklik olarak koordinatlarını saptamaya yarayan astronomi aleti
Sabık: Geçen, önceki, eski
Saka: Evlere, çeşmeden su taşımayı iş edinmiş olan kimse
Saksoncubaşı: Saksonlar, Osmanlı padişahlarının av
maiyetinde bulunan ve av köpeği yetiştirmekle görevli bulunan yeniçeri koludur.
Başlarında saksoncubaşı bulunur.
Sanduka: Mezarın üzerine yerleştirilmiş, tabut büyüklüğünde
tahta veya mermer sandık
Sefaret: Elçilik
Serbaz: Yürekli, yiğit, korkusuz
Serdengeçti: Fedai
Serpuş: Başlık
Seyyare: Gezegen.
Sipahi: Osmanlılarda tımar sahibi bir sınıf atlı asker
Sorguç: Bazı kuşların tepelerinde bulunan uzunca tüy, tuğ
Sökün etmek: Birdenbire görünüp arkası kesilmeden gelmek
Subaşı: 1. Şehirlerin güvenlik işlerine bakan görevlilerin
başı. 2. Acemi ocaklarında küçük aşamalı subay. 3. Osmanlılarda kapıkulu
süvarileri arasından, savaş zamanı güvenlik işlerine bakmak, barış zamanı da
vergi toplamak işleri için ayrılan kimse.
Sülyen: Kurşun asıllı, parlak kırmızı renkli toz halinde bir
boyarmadde
Sümün: 17. yüzyıl ortalarında bir süre Osmanlı ülkelerinde
kullanılan ve kuruşun sekizde biri (beş para) değerinde bir yabancı para.
Sürünceme: Bir işin sonuçlanıncaya kadar boş yere uğradığı
gecikmelerin tümü.
Şahidarbezen: Bir çeşit büyük top.
Şarkiyat: Doğu bilimi, oryantalizm
Şayia: Yayılmış haber, yaygın söylenti, duyultu
Şehla: Kusurlu sayılmayacak kadar hafif şaşı göz
Şirpençe: Deri altı hücre dokusunun ve yağ bezlerinin
iltihaplanmasından oluşan, genişlediğinde çok tehlikeli olabilen,
stafilokokların sebep olduğu bir kan çıbanı, kızılyara, aslanpençesi
Tahnit: Bozulmaması için ölüyü ilaçlama.
Tamburi: Tambur çalan kimse
Tarraka: Gümbürtü
Tebaa: Uyruk
Tebliğ: Bildirme, haber verme
Temriye: Deride yer yer küme durumundaki birtakım
kabartılarla kendini gösteren hastalık.
Terennüm: Güzel ve
alçak sesle şarkı söyleme.
Teres: Aşağılık,pezevenk anlamına sövgü sözü
Teşrih: 1.Bir sorunu veya konuyu ele alıp en ince
noktalarına kadar gözden geçirerek anlatma, açımlama. 2.Anatomi
Tezkire: Divan şairlerinin hayatını ve şiirlerini genellikle
subjektif bir bakış açısıyla değerlendiren eser.
Tıyniyet: (Tıynet) Yaradılış, huy, maya
Tizap: Bir çeşit asit
Tramola: (Tremolo) Bir enstrümanda tek bir tonun hızlı
tekrarlarla çalınmasına verilen isim
Ulema: 1. Bilginler 2.Sarıklı din bilginleri
Ulufe: Osmanlılarda kapıkulu askerlerine, saray ve devlet
kuruluşlarındaki bazı görevlilere üç ayda bir verilen ücret.
Upir: Vampir kelimesinin kökeni olduğu düşünülen, aynı
anlama gelen kelime
Usturlap: Gök cisimlerinin yükseltisini ölçmekte kullanılan
araç
Vakanüvis: Osmanlı Devleti'nde zamanın olaylarını tespit
etmek ve yazmakla görevli devlet tarihçisi
Vect: Sevgi veya heyecandan doğan coşkunluk, kendinden
geçme, esrime
Vekilharç: Kesedar.
Yalım: Alev
Yatağan: Namlusu kavisli, iki yanı da kesici, bir tür uzun
savaş bıçağı
Yedmek: 1.Çekerek peşinden götürmek, yedeğinde götürmek.
2.Yanında, beraberinde götürmek
Yekün: Toplam
Yenirce: 1. Kemik ve diş dokusunun harap olması durumu. 2.
Frengi
Zaç yağı: Sülfürik asit.
Zagon: Metot
Zagon Üzerine Öttürme: Yöntemler Üzerine bir Konuşma,
Descartes'in ünlü bir kitabı.
Zağarcıbaşı: Osmanlı Devleti'nde padişahın av köpeklerine
bakan görevli.
Zangoç: Kilise hizmetini gören ve çan çalan kimse
Zeker: Erkeklik organı.
Zemberekçi: Yeniçerilerin zemberek kullananı.
Zıbık: Osmanlı döneminde kullanılanerkek üreme organı
şeklinde ahşap ya da demir alet.
Zincifre: Kırmızı renkli doğal cıva sülfür
Zolota: Osmanlı gümüş parası.
Zurnazen: Zurnacı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder